nakliyeci sami

Sami var bizim
İyi çocuk dediklerine bakma, kimse onun iyi olup olmadığını umursamadı.
Kamyonu var.
İçinde eşyalar, dışında hayat var.
Ama o hep aynı.

Gözleri hep uyumak üzere olan birine benzer.
Sanki yıllardır kalkamamış bir uykudan.
Sabahları gözlerini silmeden kontağı çevirir.
Gün başlamaz, sadece devam eder.

Ev taşır.
Ama taşıdığı şey eşya değil.
Hayat.
Biri dağılırken öbürü başlar.
Bir kadın ağlarken bir erkek susar.
Çocuk bağırır, komşu kapıyı kapatır.
Sami, hiçbirine bakmaz gibi yapar.
Ama her şeyi görür.
Ve unutur gibi yapar.
Ama hiçbir şeyi unutmaz.

Çünkü unutan adam, sabah beş buçukta eski bir koltuğun altından çıkan çorapla yüzleşmez.
Unutan adam, kamyonun arkasında çırılçıplak kalmış bir anının nasıl koktuğunu bilmez.
Sami biliyor.
O yüzden sessiz.

Bir gün bana dedi ki:
"İnsanlar çok şey yaşıyor sanıyor. Halbuki eşyaları yaşıyor. İnsan değişmez. Koltuk eskiyince evlilik de bitiyor. Bardak kırılınca kadın aldatıldığını anlıyor. Komidin çekmecesindeki not defteri, adamın kim olduğunu anlatıyor.”

Sami taşıyor.
Kimi zaman geçmişi.
Kimi zaman bir ölüme hazırlık.
Kimi zaman doğmamış bir çocuğun odasını.
Ama hep bir şey eksiliyor her seferinde.
Ya yükten…
Ya da Sami’den.

Psikologlar da var tabii.
Onlar da aynı şeyi yapıyor.
Ama masa başında.
Sandalyeye oturuyorsun, sırtına dosya açıyorlar.
Sami’de koltuk var, onlarda koltuk da yok.
Sadece yargısız infaz.
Kafanı açıyorlar, içinden bir şeyler çekiyorlar.
"İyileşiyorsun" diyorlar.
Ama sen sadece daha az hatırlamaya başlıyorsun.
Sami gibi.

Sami bir gün terapiye gitti.
İki hafta sürdü.
Sonra bir sabah, kamyonunun arkasına bir koltuk attı.
Koltuk yepyeniydi.
Etiketi üstündeydi.
Ama biri oturmuştu sanki.
Ve kalkmamıştı.

O gün bugündür, koltuk hep onunla gezer.
Hiçbir yere bırakmaz.
Kimse oturmaz.
Ama her taşımada orada olur.
Boş ama dolu gibi.
Yeni ama eski gibi.

Sami iyi çocuk.
Çünkü hâlâ taşıyabiliyor.
Kendi içini de, başkasının yükünü de.

Ama bi gün o koltuk kırılırsa,
Sami de durur.