kanepe

Ev onundu. Ama ben orada huzuru bulduğumu sanmıştım. O evin her köşesinde bir rahatlık vardı, sanki her şey doğruymuş gibi. Kanepenin köşesinde, bir sigara yakarken, her şey yavaşça geçiyordu. Sanki dışarıda dünya durmuş, sadece o odada biz varmışız gibi. Perdeler kapalıydı, ışık sızmıyordu ama ne gam. O karanlıkta huzur vardı, bir şekilde her şey geçiyordu, o evdeki her şey kabul ediliyordu.

Kanepe, en güzel yalanın yeriydi. Her oturduğumda vücudum kendini bırakıyordu, bütün kaslarım gevşiyordu. O rahatlık, bir anlığına insanın her şeyden uzaklaştığını düşündürüyor. Ama ne zaman bir saniye durup düşünsem, bir şey eksikti. Bir eksiklik vardı ama neydi, bilmiyordum. O huzur, sadece yanı başımda duran bir gölgeden ibaretti. Yanılgıydı. O kanepe, bana sanki aitmiş gibi hissettirdi, ama ne ben o kanepeye aitim, ne de o kanepe bana.

O ev, ne kadar "ev" gibi görünse de, sadece bir geçiş noktasıydı. Her şeyin sanki doğru olduğu izlenimi vardı, ama yanlış olan her şey o kadar derine işliyordu ki, fark etmek için kör olmak gerekiyordu. O evde hiç kimseye ait değildim, ama yine de orada var oldum. Ne dışarıda bir hayatım vardı, ne de içeride. Dışarıda bir şey kaybolmuştu, içeride ise, her şey çok geç olmadan kayboluyordu. Huzur dediğin şey, insana bir yanılgı gibi gelir. Sen onu ne kadar arasan da, o seni bir daha bulmaz.

Kapıyı çekerken, gerçekten neyi kaybettiğimi anlayamadım. O evde hiç kimseye ait değildim. Ama kaybolan bir şey vardı. Huzur muydu, ben miydim? Gerçek mi, yalan mı? Bilmiyorum. Ama her şey bir yalandı, ve ben de o yalanın içinde kaybolup gitmiştim.